YE # 18 YEMEK ETKİNLİĞİ= PİRİNÇLİ TARİFLER
Ayın 15'i geldi ve biz yeni bir yemek etkinliğinde daha birlikteyiz.
Bu ay ki etkinlik konumuz pirinç.
Tabii pirinçle bir tek pilav yapılmıyor ama eminim bugünkü tariflerin ezici çoğunluğu değişik pilav tarifleri olacaktır.
Bende etkinliğe 2 pilav tarifiyle katılıyorum.
Bu ay ki ev sahibimiz Sonia bir ay içinde 2 etkinlik düzenleyerek bir ilki gerçekleştirdi.
Hatırlarsanız 25 Aralık'ta yılbaşı ve bayram mönülerinden oluşan ye#özel'i çok güzel bir şekilde tertipledi. YE# Özel etkinliği için hazırladığım menü 👉BURADA
Bugünkü etkinliği de çok iyi bir şekilde düzenleyeceğinden eminim.
Kolay gelsin Sonia.
"Afiyetle Kalın"
15 Ocak 2007 Pazartesi
PİLAV PASTASI ve HAMSİLİ PİLAV
14 Ocak 2007 Pazar
GURBETÇİ ÇOCUĞU OLMAK
Gurbetçi çocuğu olmak nasıl bir duygudur bilir misiniz?
Blog sahibi olan arkadaşlarımızın çoğu gurbetten, yurt dışından yazıyor.
Onlar bilir ama benim anlatacağım durum biraz daha farklı.
Gurbetçi arkadaşlarımın çoğu ailece bir arada gurbetteler.
Benim babam Almanya'da çalışıyordu, prensipleri gereği bizim yurt dışında yaşamamızı istemedi.
Babam orada, biz annemizle burada yıllarca hasret çektik.
Gurbetçi çocuğu olmak demek, çok sevdiğiniz babanızın yılın sadece 1 yada 2 ayını (o da en iyi ihtimalle) sizinle geçirmesi ve hayatınızın hep babaya hasret ve özlemle geçmesi demek.
Babam ben daha 1 yaşıma girmeden, ekmek parası ve başkalarına muhtaç olmadan ailesini geçindirebilmek için Almanya'ya işçi olarak gitmiş.
Yılda 1 yada 2 ay gelip, eşi ve çocuklarıyla hasret giderip, tekrar gurbet yoluna düşmüş.
Biz burada babamıza hasret, babamız orada ailesine hasret olarak yitip giden yıllar.
Önce başımızı sokacak kadar ev almak için, daha sonra çocukların geleceği derken, bugün-yarın kesin dönüş yapacağım, hele birde emekli olayım derken, yitip giden bir ömür.
Babamızın geleceği günleri iple çekerdik, bizleri asla üzmezdi "çocuklara hasret kalıyorum zaten, onların kalbini kırmayayım" diye düşünür bizi hep hoş tutardı.
Geldiği gün hasret giderdikten sonra aklımız ve gözümüz hep bir kenarda açılmayı bekleyen bavullarda olurdu.
O yılların Türkiye'sinde, çoğu şeyin bulunmadığı ortamda, bavulundan genellikle; elektrikli ocaklar, küp şeker, tablet çikolata, Nutella, muz, sigara, paket paket gömlek, tabak ve fincan takımları, oyuncak, kasetçalar, teyp-radyo ve buralarda bulunmayan karaborsa olan daha bir çok şey çıkardı.
Akraba ziyaretlerine giderken gömlekler, çikolatalar ve sigaralar mutlaka hediye olarak verilirdi.
Kim bilir kaç genç kızın çeyizine babamın götürdüğü yaldızlı fincan takımları girmiştir.
Mutlaka bizi gezmeye ve Gülhane Parkı'na götürürdü.
Her Gülhane Parkı'na gidişimde aklım çocukluğuma, babamla yaptığımız pikniklere gider.
Ayasofya'ya ilk defa babamla gitmiştik ve Ayasofya'nın büyüklüğüne inanamamıştım.
Eminönü'ne gitmeden eve dönmez, oradan da çeşit çeşit kuruyemişler alırdık.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Gurbetçi olan ailelerde bir deyim vardır "Uçağın kanadında (kargosunda) değil, koltuğunda gelmek" yani ölmeden, sağ salim Türkiye'ye kesin dönüş yapmak.
Ne yazık ki benim biricik canım babam, emekli olup kesin dönüş yapmasına 6 ay kala,
14 Ocak 2001 tarihinde Almanya'nın Stuttgart kentinde vefat etti ve iki gün sonra uçağın kanadında yurda kesin dönüş yaptı.
Sayın ve Sevgili Biricik Canım Babacığım,
Bu cümle ile başlayan belki hiç abartısız yüzlerce mektup yazdım babama, bu cümle belki çok çocukça ama ben bu cümleyi ilk yazdığımda ilkokul 2. sınıfa gidiyordum, daha sonra da bu şekilde yazmayı bırakmadım.
"Mektuplarının gelmesini iple çekiyorum kızım, mektuplarını okumak sıkıntılarımı azaltıyor" demesi benim için en büyük mükafattı.
Telefonla konuşsak bile ben mektup yazmayı hiç aksatmadım, babamı mektupsuz bırakmadım.
Babacığım da benim yazdığım hiç bir mektubu atmamış.
O mektuplar benim çocukluktan, evli ve çocuklu bir ev hanımı olmama kadar geçen zamanın birer tanığı oldular.
Ne yazık ki vefatından sonra eşyalarını toplarken mektupları çöpe atmışlar.
Elimde sadece en son gönderdiğim mektup var.
Babam kendi elleriyle üzerine benim yeni telefonumu not olarak yazmış😥
Size son olarak babamın bavulundan çıkan, gazeteden kesilmiş gurbetle ilgili bir şiiri yazmak istiyorum.
YALAN DÜNYADA GURBET
İnsan güzel günleri hayal edip de yaşarmış,
Hangisi mutlu olmayı başarmış?
Benim babam Almanya'da çalışıyordu, prensipleri gereği bizim yurt dışında yaşamamızı istemedi.
Babam orada, biz annemizle burada yıllarca hasret çektik.
Gurbetçi çocuğu olmak demek, çok sevdiğiniz babanızın yılın sadece 1 yada 2 ayını (o da en iyi ihtimalle) sizinle geçirmesi ve hayatınızın hep babaya hasret ve özlemle geçmesi demek.
Babam ben daha 1 yaşıma girmeden, ekmek parası ve başkalarına muhtaç olmadan ailesini geçindirebilmek için Almanya'ya işçi olarak gitmiş.
Yılda 1 yada 2 ay gelip, eşi ve çocuklarıyla hasret giderip, tekrar gurbet yoluna düşmüş.
Biz burada babamıza hasret, babamız orada ailesine hasret olarak yitip giden yıllar.
Önce başımızı sokacak kadar ev almak için, daha sonra çocukların geleceği derken, bugün-yarın kesin dönüş yapacağım, hele birde emekli olayım derken, yitip giden bir ömür.
Babamızın geleceği günleri iple çekerdik, bizleri asla üzmezdi "çocuklara hasret kalıyorum zaten, onların kalbini kırmayayım" diye düşünür bizi hep hoş tutardı.
Geldiği gün hasret giderdikten sonra aklımız ve gözümüz hep bir kenarda açılmayı bekleyen bavullarda olurdu.
O yılların Türkiye'sinde, çoğu şeyin bulunmadığı ortamda, bavulundan genellikle; elektrikli ocaklar, küp şeker, tablet çikolata, Nutella, muz, sigara, paket paket gömlek, tabak ve fincan takımları, oyuncak, kasetçalar, teyp-radyo ve buralarda bulunmayan karaborsa olan daha bir çok şey çıkardı.
Akraba ziyaretlerine giderken gömlekler, çikolatalar ve sigaralar mutlaka hediye olarak verilirdi.
Kim bilir kaç genç kızın çeyizine babamın götürdüğü yaldızlı fincan takımları girmiştir.
Mutlaka bizi gezmeye ve Gülhane Parkı'na götürürdü.
Her Gülhane Parkı'na gidişimde aklım çocukluğuma, babamla yaptığımız pikniklere gider.
Ayasofya'ya ilk defa babamla gitmiştik ve Ayasofya'nın büyüklüğüne inanamamıştım.
Eminönü'ne gitmeden eve dönmez, oradan da çeşit çeşit kuruyemişler alırdık.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Gurbetçi olan ailelerde bir deyim vardır "Uçağın kanadında (kargosunda) değil, koltuğunda gelmek" yani ölmeden, sağ salim Türkiye'ye kesin dönüş yapmak.
Ne yazık ki benim biricik canım babam, emekli olup kesin dönüş yapmasına 6 ay kala,
14 Ocak 2001 tarihinde Almanya'nın Stuttgart kentinde vefat etti ve iki gün sonra uçağın kanadında yurda kesin dönüş yaptı.
Sayın ve Sevgili Biricik Canım Babacığım,
Bu cümle ile başlayan belki hiç abartısız yüzlerce mektup yazdım babama, bu cümle belki çok çocukça ama ben bu cümleyi ilk yazdığımda ilkokul 2. sınıfa gidiyordum, daha sonra da bu şekilde yazmayı bırakmadım.
"Mektuplarının gelmesini iple çekiyorum kızım, mektuplarını okumak sıkıntılarımı azaltıyor" demesi benim için en büyük mükafattı.
Telefonla konuşsak bile ben mektup yazmayı hiç aksatmadım, babamı mektupsuz bırakmadım.
Babacığım da benim yazdığım hiç bir mektubu atmamış.
O mektuplar benim çocukluktan, evli ve çocuklu bir ev hanımı olmama kadar geçen zamanın birer tanığı oldular.
Ne yazık ki vefatından sonra eşyalarını toplarken mektupları çöpe atmışlar.
Elimde sadece en son gönderdiğim mektup var.
Babam kendi elleriyle üzerine benim yeni telefonumu not olarak yazmış😥
Size son olarak babamın bavulundan çıkan, gazeteden kesilmiş gurbetle ilgili bir şiiri yazmak istiyorum.
YALAN DÜNYADA GURBET
İnsan güzel günleri hayal edip de yaşarmış,
Hangisi mutlu olmayı başarmış?
Gün olur dertler insanın ardından koşarmış,
Acılara dayanamaz olurda öfkeyle taşarmış,
Acılara dayanamaz olurda öfkeyle taşarmış,
Umutlar çoğu kez çıkmaz, seninle göçer,
Haftalar ayları kovalar, seneler geçer.
Lakin! Dertler çıkar ortaya, çareyi seçer,
Haftalar ayları kovalar, seneler geçer.
Lakin! Dertler çıkar ortaya, çareyi seçer,
İnsanoğlu bazı engelleri zor aşarmış.
Bir yuva kursun ister, çaresiz kalırmış,
Bir mani çıkar ortaya her şeyi alırmış,
Umutsuzca boynu bükük çareye varırmış.
Artık onun için dünya, boş ve darmış,
Bazıları kıskanınca insana kulp takarmış,
Kendini üstün gösterip de yan yan bakarmış,
Kimileri yetinmez, der bu insan sakarmış,
İşte böyle bir dünya da bu dertler varmış,
Çokları umutsuz kalır, hayalleri söndürür,
Kader bu insanı oynatır ne hale döndürür,
Kimini için için ağlatır, kimini güldürür.
Bir yuva kursun ister, çaresiz kalırmış,
Bir mani çıkar ortaya her şeyi alırmış,
Umutsuzca boynu bükük çareye varırmış.
Artık onun için dünya, boş ve darmış,
Bazıları kıskanınca insana kulp takarmış,
Kendini üstün gösterip de yan yan bakarmış,
Kimileri yetinmez, der bu insan sakarmış,
İşte böyle bir dünya da bu dertler varmış,
Çokları umutsuz kalır, hayalleri söndürür,
Kader bu insanı oynatır ne hale döndürür,
Kimini için için ağlatır, kimini güldürür.
Kader de düşeş gelen, hileli bir zarmış,
Engellerle dolu, bir dünyada kalmışız,
Bu yüzden olmayacak hayale dalmışız.
Neyi özlemiştik, hep hasret kalmışız.
Engellerle dolu, bir dünyada kalmışız,
Bu yüzden olmayacak hayale dalmışız.
Neyi özlemiştik, hep hasret kalmışız.
11 Ocak 2007 Perşembe
DEĞİŞ TOKUŞ KURABİYESİ
Bu tarif Lezzet dergisinin 1998 yılı Haziran sayısında yayınlandı.
Yakında okullar ara tatile girecek, çocuklarınızla birazda onları oyalamak için bu kurabiyeyi birlikte yapabilirsiniz.
Fikir çok ilginç, ortasını istediğiniz modelde kesin ve kakaolu ile beyaz hamur arasında değiş tokuş yapın.
İyi eğlenceler!
" Afiyetle Kalın"
Fikir çok ilginç, ortasını istediğiniz modelde kesin ve kakaolu ile beyaz hamur arasında değiş tokuş yapın.
İyi eğlenceler!
" Afiyetle Kalın"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)